Müslümanların Zorluk Anlarında Güçlenen Tesanüdleri

0
104

Tarih boyunca peygamberlerin olmadığı dönemlerde, din ahlakını anlatma görevini samimi ve güçlü bir imana sahip olan müminler üstlenmişlerdir. Fakat bu değerli insanlar her dönemde, din ahlakını kendi kurdukları din aleyhtarı ve zalim sisteme bir tehdit olarak gören bazı çevrelerin çeşitli engellemelerine, iftiralarına, sözlü ve fiili saldırılarına maruz kalmışlardır.

Ancak geçmişte de günümüzde de; kötülüğü örgütleyen ve müminlerin tesanüdlerinin bozulması için çaba harcayan bu kişilerin gözardı ettikleri önemli bir gerçek vardır:

Allah’ın rızasını kazanmak için yaşayan Müslümanlar, zorluk anlarında iman etmeyenler gibi ittifaklarını bozup dağılmaz, aksine böyle zamanlarda Allah’ın izniyle daha güçlü kenetlenerek tesanüdlerini arttırırlar.

Müminler Allah’tan korkup sakınan, tüm insanlara daima dostane bir hoşgörüyle yaklaşan, çevrelerine hep huzur, neşe veren, güven hissettiren, daima adaleti gözeten, her türlü haram fiilden kaçınan güzel ahlaklı insanlardır. Dünyevi hırsları olmadığı için, kimseyle çıkar hesabı içinde olmazlar. Aksine fedakar, alçakgönüllü ve kanaatkardırlar. Ancak bu seçkin özelliklerine rağmen, din ahlakını yaymak için gerçekleştirdikleri ilmi mücadele boyunca, bazı kimselerin şiddetli düşmanlıkları ve saldırıları ile karşı karşıya kalırlar. Söz konusu bu kişilerin müminlere duydukları düşmanlığın altında yatan asıl neden ise, Allah’a ve din ahlakına olan düşmanlıklarıdır. (Allah’ı tenzih ederiz.) Bu düşmanlıklarının sonucu olarak, iman edenlerin tebliğ faaliyetlerini engellemeye çalışır, müminlere tuzaklar ve komplolar hazırlar, alaycı ve iftira dolu sözleri çeşitli yöntemlerle toplum içinde yaymaya çalışarak onlara zulmetmeye çalışırlar. Günümüzde de sürdürülen  bu baskı yöntemleriyle iman edenleri sözde yıldırmaya, hak yoldan vazgeçirmeye ve tesanüdlerini bozup dağılmalarını sağlamaya çalışırlar. İman etmeyenlerin, tarih boyunca bir kez bile sonuç vermemiş olan bu düşmanlıklarını Allah bir ayetinde şöyle bildirir:

“Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkar etmenizi içten arzu etmişlerdir.” (Mümtehine Suresi, 2)

Ancak din ahlakının yaşanmasını ve yayılmasını engellemek isteyen bu kişiler, önemli bir noktayı göz ardı etmektedirler. Müminlerin gerçek bir dostluk ve ittifaka vesile olan tesanüd bağının kaynağı, samimi imanlarıdır. İman sahipleri birbirlerini, araya hiçbir çıkar ya da menfaat beklentisi katmadan, halis niyetle ve sadece Allah rızası için sever, Allah rızası için birbirlerinin dostu olurlar. Bu dostluklarıyla, sağlam bir ittifakın temelini oluştururlar. İman etmeyen insanları imrendiren de zorluk anlarında daha da kuvvetlenen bu ittifaktır. Temeli Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu bağın bozulması, Allah’ın izniyle hiçbir şekilde mümkün değildir. Yüce Allah iman edenlerin, Kendi yolunda birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak hareket ettiklerini şöyle bildirmiştir:

“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saff Suresi, 4)

Müminlerin Zorluk Anlarında Güçlenen Tesanüdlerinin Sırrı

1. Güçlü Bir Allah Sevgileri Vardır

İman edenlerin güçlü bir tesanüde, sadakat ve teslimiyete sahip olmalarını sağlayan birçok neden vardır. Bunun en önemlierinden biri, Allah’a olan derin sevgileridir.

Allah’ın, “Ve de ki: “Allah’a hamd olsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız.” Senin Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Neml Suresi, 93) ayetiyle haber verdiği gibi, Allah müminlerin kalplerini güçlendirmek, onların Kendisi’ne olan sevgi ve bağlılıklarını artırmak için, nefislerinde ve de çevrelerinde meydana gelen herşeyin ‘hak’ olduğunu onlara göstereceğini vadetmiştir. Bu ayetin hükmü gereği müminler, hayatları boyunca başlarına gelen herşeyin Allah’ın kendilerine olan vaadinin bir gereği olarak gerçekleştiğini bilerek hareket ederler. Allah’a olan imanları, sevgileri ve buna bağlı olarak da teslimiyet ve sadakatleri sürekli olarak artar. Allah’ın her zaman müminlerin dostu ve yardımcısı olduğunu, tüm dualarına karşılık verdiğini bilir ve O’na karşı büyük bir sevgi duyarlar. Zorluklar karşısında Allah’ın rızasını kazanabilmek için teslimiyetle sabreder, Allah’ı vekil edinir ve O’na sığınırlar. Allah’ın bildirdiği din ahlakını tebliğ ederken karşılaştıkları zorlukların ilmi mücadelelerini engellemesine izin vermez, olumsuz gibi görünen durumlarda, din ahlakının yayılmasını önlemek için çaba harcayan kişilerin düşündüklerinin aksine tesanüdlerini daha da güçlendirirler. Bu da müminlerin gerçekten güçlü bir Allah sevgisine ve sadakat duygusuna sahip olduklarının en güzel delillerinden biridir. Allah Kuran’da müminlerin güçlü bir bağlılık ve teslimiyet duygusuna sahip olduklarını şöyle bildirmektedir:

“…Onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah’a ve O’nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır. (Haşr Suresi, 8)

2. Allah Korkularında Samimidirler

Allah sevgisi, tesanüdün yaşanması ve artması için çok önemli bir özelliktir ancak tek başına yeterli değildir. Beraberinde mutlaka Allah korkusu da gereklidir. Çünkü Allah korkusu, kişinin Allah’ın emir ve yasaklarına karşı son derece titiz olmasını, O’nun beğenmeyeceği tavırlardan şiddetle kaçınıp sakınmasını, şeytanın ve nefsinin telkinlerine karşı güçlü ve iradeli olabilmesini sağlar. Tesanüdün temeli de budur. Bu birliği oluşturan müminlerin her biri, Allah’a karşı içli bir korku duyup O’ndan sakınır, Kuran ayetlerine kayıtsız şartsız teslimiyet gösterirler. Allah’tan başka hiç kimsenin rızasını aramaz, Allah’tan başka hiç kimseden korkmazlar. İhlası daima ayakta tutmalarından dolayı Allah’ın desteğini kazanmış olurlar ki, Allah’ın Aziz (mağlup edilmesi mümkün olmayan, galip olan) sıfatı nedeniyle işlerinde her zaman üstün gelip, başarı kazanırlar. Allah’ın “… Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.” (Bakara Suresi, 150) ayetinin sırrına vakıf oldukları için kimsenin nifak sokup dağıtamadığı, birbirine düşürmeyi başaramadığı, şüphe verip gücünü kıramadığı olağanüstü bir direnç ve kuvvet gösterirler.

3. Tesanüd İçinde Olmazlarsa Kötülüğün Yayılacağını Bilirler

Kuran’da “İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73) ayetiyle tesanüdün İslam ahlakındaki önemi haber verilmiştir. Rabbimiz, bu ayetle müminlerin bir araya gelmemeleri, birbirlerine dost ve veli olmamaları durumunda, yeryüzünde fitnenin artacağını bildirmiştir. Dolayısıyla müminler, kötülüğü örgütleyenlerin baskıları sonucu tesanüdlerini kaybeder ve fikri mücadelelerinin zarar görmesine izin verirlerse, yeryüzünde zulüm ortamının yayılacağının bilincindedirler. Bu nedenle tüm iyi özelliklerini kaybetmiş, acıma duygusunu yitirmiş, manevi değerleri tamamen göz ardı eden insanların ortaya koydukları zulüm ve kötülüklere engel olmak için kararlılıkla ittifak eder, yeryüzünde kötülüğün yerine iyiliğin ve güzelliğin hakim olması için yoğun bir çaba içine girerler.

 Allah rızası için birlik içinde hareket etmek, müminlerin zorluklar karşısında başarı elde etmesinde önemli bir imani sırdır. Müslümanların tarih boyunca yaşadıkları olaylara baktığımızda da zorluk ve sıkıntıların hep bu şekilde aşılabildiğini görürüz. Başta, Allah’ın tüm insanlara örnek kıldığı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve sahabeler olmak üzere, Müslümanlar bu ahlakı en güzel şekilde yaşamış, gösterdikleri üstün tesanüd ve fedakarlık örnekleriyle İslamiyet’in ve Kuran ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olmuşlardır.


4. Kader Gerçeğine Gönülden İman Ederler

Müminler, hayattaki her şeyin Allah’ın emri, kontrolü ve belirlediği kader dahilinde meydana geldiğini çok iyi bilirler. Kuran-ı Kerim’in “… “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.”” (Tevbe Suresi, 51) ayetinde vurgulandığı üzere, her ne olursa olsun her şeyi Allah’ın yarattığının bilincindedirler. Dolayısıyla bu değerli insanlar, karşı karşıya kaldıkları hiçbir olayı “kötü” olarak değerlendirmez, başlarına gelenler veya gelebilecekler nedeniyle asla telaşa ve üzüntüye kapılmazlar. Bazı olaylar kötü gibi gözükse de, gerçekte bunların kendileri için hayırlı sonuçlara vesile olacağını bilirler. Çünkü Allah müminin karşısına bir olay çıkarmışsa, mutlaka onda bir hayır vardır. İslam tarihi bunun somut örnekleriyle doludur. Gerek Sahabe-i Kiram’ın yaşamları, gerekse Kuran’da haklarında bilgi verilen peygamberler ve beraberlerindeki iman edenlerin yaşadıkları olaylar, bu durumun en güzel örneklerindendir. Sonsuz rahmet sahibi olan Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

“…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)

5. Allah Yolunda Çaba Harcamak Konusunda Kararlıdırlar

Allah’ın rızasını aramaktaki kararlılıkları, müminlerin güçlü tesanüdlerinin en önemli kaynaklarından biridir. Allah’ın izniyle hiçbir zorluk, tek amaçları Allah’ın rızasını kazanmak olan müminleri, O’nun emirlerini yerine getirmekten alıkoyamaz. Bu nedenle de dinsizliği yayan sistemlere karşı sürdürdükleri fikri mücadele boyunca yakın çevrelerinden ya da din ahlakının yayılmasını istemeyen diğer kişilerden ne tür bir baskı görürlerse görsünler bu kararlı tutumlarını sürdürürler. Allah’ın izniyle hayatları boyunca gittikçe artan bir şevk ve azim içinde kulluk görevlerini yerine getirir ve Allah’ın yoluna ve diğer mümin kardeşlerine daha güçlü bir şekilde sarılırlar. Herşeyi yapanın Allah olduğunu bildikleri için şevk ve heyecan içinde karşılarına çıkan her fırsatı değerlendirir ve hayırlarda yarışırlar. Çünkü müminler, Kuran’da “Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahde sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.” (Ahzab Suresi, 23) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah’ın rızasını kazanmak için ölünceye dek aynı kararlılığı gösteren kişilerdir.

Müminlerin Dayanışmasının Neden Yeryüzünde Başka Bir Örneği Yoktur?

Bir arada olmaktan büyük zevk alan, birbirlerini onore etmeyi, şevklendirmeyi seven, fedakarlık yapmaktan mutluluk duyan, kendisi için istediğinin aynısını hatta daha fazlasını kardeşleri için isteyen bir anlayış muhakkak ki, dünyevi beklentilere dayalı bir birliktelikten çok farklı olacaktır.

Müslümanların bu tesanüdünü diğer tüm dayanışmalardan farklı kılan en önemli unsur ise, iman edenlerin, Allah rızası için birbirlerini sevmelerinin verdiği güç vesilesiyle büyük bir manevi kuvvete sahip olmalarıdır. “… (O zaman) Muhakkak Allah’a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 249) ayetiyle bildirildiği gibi müminler, kalplerindeki iman vesilesiyle, az sayıda bile olsalar, büyük zorluklara ve güçlüklere karşı galip gelecek bir şevk ve irade kazanmış olurlar. Gösterdikleri güzel ahlaktan dolayı Allah’ın yardımını ve desteğini kazanırlar. Allah’ın “… eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139) ayetiyle bildirdiği gibi, kimsenin birbirine düşüremediği, gücünü kıramadığı üstün bir manevi kuvvet oluştururlar.

 İman etmeyenler, geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de iman edenlere iftira atmaya, onlara karşı baskı ve hatta zulüm uygulamaya devam edeceklerdir. Ancak onların iftira ve eziyet verici sözleri, baskı ve zulümleri geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de iman edenleri üzmeyecek ve onlara bir zarar veremeyecektir.


SONUÇ:

Müslümanların Tesanüdü Allah’ın İzniyle Kuran Ahlakının Hakimiyetine Vesile Olacaktır

Dünyanın barışa, dostluğa ve kardeşliğe belki de en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerden birini yaşamaktayız. 20. yüzyıla damgasını vuran çatışmalar, yeni yüzyılda da tüm hızıyla devam ediyor, dünyanın dört bir yanında masum insanlar bu kargaşa ve çatışma ortamından dolayı maddi ve manevi kayba uğruyorlar. Bu nedenle bugün müminlerin birlik içinde hareket etmeleri, Allah yolunda yürüttükleri fikri mücadelenin tüm engellemelere rağmen devam etmesi, karşılaştıkları her zorlukta Allah’a sığınarak dayanışmalarını arttırmaları büyük önem taşımaktadır. Kuran ahlakının gereği ve Peygamberimiz (sav)’in emri budur. Bu büyük fikri mücadele sonucunda yalnız Müslümanların değil, tüm insanlığın çektiği sıkıntılar -Allah’ın izniyle- sona erecek, insanlık barış, huzur ve mutluluğa kavuşmuş olacaktır. Ahir zamanın kutlu şahısları Hz. İsa ve Hz. Mehdi önderliğinde tüm Müslümanlar kenetlenmiş bir bina gibi bir araya gelecek, kardeşlik ve tesanüdleriyle tüm dünyaya örnek olacaklar ve bu vesileyle dünyada Kuran ahlakının güzelliklerinin yaşanmadığı hiçbir yer kalmayacaktır. Bu Allah’ın vaadidir ve gerçekleşmesi Allah’ın izniyle çok yakındır:

“Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O’dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam’ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile.” (Saff Suresi, 9)

Sayın Adnan Oktar’ın Mayıs Ayında Haber5.com ile Yaptığı Röportajdan…

“ Komplolar üreterek, iftira atarak, oyun oynayarak netice elde etmeye çalışıyorlar. Ama bu tip şeyler olduğunda daha olumlu etkileniyor Müslümanlar, yani saldırıldıkça, baskı gördükçe, Müslümanlar daha şevklenip, daha güçleniyorlar. Çünkü baskı olmadığında bir meskenet (uyuşukluk) meydana gelir. Mesela sıcak bir ortamda insanı uyku basar. Özellikle adamın bir amacı gayesi de yoksa. Ama ani bir hareketlenmede, orada bir yağmurun yağması, pencerelerin açılması, önemli bir haberin gelmesi, orada ani bir canlanmaya sebep olur. Müslümanların da bu tip canlanmaya ihtiyaçları vardır. Adeta adrenalin etkisi yapar. Onlara yapılan her türlü baskı, zulüm, cebir onların güç kazanmasına sebep olur. Diğer türlü bir sakinlik ve meskenet olur.”

 

İman Etmeyenlerin İttifakı Bozulmaya Mahkumdur Allah’a ve ahirete inanmayan ve özellikle müminlere ve fikri mücadelelerine zarar vermek isteyen insanların birlikteliklerinin temelinde dünyevi değerlere verilen önem ve yine dünyevi menfaatlere yönelik beklentiler vardır. Bu kimseler, bir araya gelerek bir anlamda karşılıklı bir menfaat anlaşması yapmışlardır. Ancak Allah’ın “… Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşr Suresi, 14) ayetiyle haber verdiği gibi, iman etmeyenler her ne kadar birlik ya da dayanışma içerisinde gibi görünseler de temelde birlik olamazlar. Dolayısıyla da ilk zorluk anında bozulan dayanışmaları gibi, din ahlakının tebliğini önlemek için iman sahiplerine kurdukları tuzaklar da Allah’ın izniyle en başından bozulmaya mahkumdur.

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin İman Edenlere Öğüdü“…yüzer ayet ve ehadis-i nebeviyyenin (Peygamberimiz (sav)’in hadislerinin) şiddetle emrettikleri uhuvvet (kardeşlik), muhabbet ve teavünü (yardımlaşmayı) yapıp bütün hissiyatınızla ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslekdaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz… yani ihtilafa düşmeyiniz. “Böyle küçük meseleler için kıymetdar vaktimi sarfetmekten ise, o kıymetli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymetdar şeylere sarfedeceğim ” deyip çekilerek, ittifakı zaifleştirmeyiniz (birliği zayıflatmayınız). Çünkü bu manevi mücadelede küçük mesele zannettiğinizden çok büyük olabilir. “


“Artık ‘kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’, Allah’ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? Ya da onlar, dönüp-dolaşmaktalarken, onları yakalayıvermesinden (mi emindirler?) Ki onlar (bu konuda Allah’ı) aciz bırakacak değildirler.” (Nahl Suresi, 45-46)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here