Türk İslam Birliği entellektüel, soğuk konuşmalarla değil samimiyet, içtenlik ve sevgiyle kurulacak bir gönül Birliğidir

0
95


Türk
-İslam Birliği hem Türkiye’nin ve Türk halkının hem de Azerbaycan’ın ve Azeri halkının özlemle bekledikleri, gerçekleşmesini tüm gönülleriyle arzu ettikleri bir birlikteliktir. Bu birlikle hem iki devlet tek millet olacak olan Azerbaycan-Türkiye hem de birlikte yer alacak diğer devletler ve halklar da büyük bir rahata, huzura ve mutluluğa kavuşacaklardır. Çünkü bu birlik asıl olarak bir gönül birliğidir, sevgi, dostluk, kardeşlik ve dayanışma birliğidir. Ayrıca Türk-İslam Birliği’yle sadece Azerbaycan ve Türkiye değil, Adriyatik’ten Çin’e kadar çok geniş bir coğrafya içinde yer alan birçok devlet ve halk da yıllar sonra gerçek sevginin, kardeşliğin, dostluğun ve huzurun tadına varacaklardır.

Ancak Türk İslam Birliği derin sevgi ve muhabbetle, kardeşçe ilişkilerle, dostlukla, anlayışla, hoşgörüyle, gerektiğinde haklardan feragat edilerek, affedici ve olgun davranarak kurulacak bir gönül birliğidir. Bu güzel birliğin tesisi için, tam ve içten bir samimiyet, gönülden istek duymak, şevk ve heyecan şarttır. Türk İslam Birliği’nin sağlanması, halkların, devletlerin bu birliği istemeleri ve ona özlem duymaları için bu birliğin ruhunda tam bir samimiyet, sevgi, dostluk ve içtenlik bulmaları gerekmektedir. Bu samimi yaklaşımların içinde entellektüel ve fayda sağlamayan konuşmalara, sert ve fevri çıkışlara, sonuç getirmeyecek protesto gösterilerine ya da alışıldık halk eylemlerine yer yoktur.

Özellikle Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan arasında sağlam bir dostluk bağının kurulması, Azerbaycan topraklarındaki işgalin sona ermesi, Ermenilerin, Azerilerin ve Türklerin kardeşçe birarada yaşayabilmeleri ve bu milletlerin hak ettikleri refah ve huzura kavuşmaları için mutlaka sevgi ve dostluk duygularının güçlendirilmesi, bu bağların pekiştirilmesi gerekmektedir. İki tarafın da geçmişte yaşanan olayları tamamen bir kenara bırakıp; tarihten gelen hiçbir husumeti, kini ve alınganlığı dile getirmeden dikkatlerini Türk İslam Birliği’nin kendilerine sağlayacağı mutlak huzur ve güvene teksif etmeleri son derece önemlidir.

Türk-İslam Birliği içinde sadece Müslüman Türk devletleri değil Ermeniler gibi farklı dinlere ve dillere mensup devletler de aradıkları dostluk, kardeşlik ve sevgiyi, huzur ve barışı bulacaklardır. Ermeni halkı; Türk ve Azeri halklarının yüzyıllarca birlikte yaşadıkları kardeşleri ve dostlarıdır. Aynı şekilde Ermeni kardeşlerimiz için de Azeriler ve Türk halkları böyledir. Şu an Ermeni ve Azeri halkları arasında oluşturulmaya çalışılan suni kavganın ve anlaşmazlıkların kaynağı da asla bu halklar değil, tarih boyunca tüm dünyayı zulüm, kargaşa ve savaş ortamına sürüklemiş, kardeşi kardeşle kavga ettirmiş olan ateist Siyonistler ve masonlardır.

Ermeni kardeşlerimiz son derece efendi, mazlum, hoşgörülü, sadık, güzel ahlaklı, kanaatkar insanlardır. Yıllarca Osmanlı İmparatorluğu himayesi altında içiçe yaşadığımız ve Millet-i Sadıka sıfatıyla şereflendirilmiş çok değerli bir halktır.

Azeri kardeşlerimiz de aynı şekilde, son derece akıllı, itidalli, mazlum, güzel huylu, mülayim, dürüst, barışçıl, sevecen insanlardır. İki halk arasında sevgi ve saygıya, karşılıklı hoşgörüye, geçmişte yaşanmış olanları unutup güzel bir niyetle yeni bir başlangıç yapmaya eğilim çok fazladır.

Ancak Azeri ve Ermeni halkları arasında temelde hep var olan ılımlı ortamı değiştirmeye yeltenmek; ani bir gerilim oluşturarak, sesleri yükselterek, sinirli ve gergin konuşmalar yaparak iki halkın itidalini bozmaya çalışmak, bölgedeki nabzı – hiçbir gerekçesi ve sebebi olmadığı halde- yükseltmeye neden olacak eylemlere girişmek, son derece soğuk, resmi ve mesafeli yaklaşımlardan vazgeçmemek barışı ve huzuru hakim kılmak, iki toplumun yaşam kalitesini ve refah seviyesini yükseltmek için şu ana kadar yapılan çalışmalara, gayretlere ciddi şekilde zarar verecektir.

Böyle hassas bir dönemde, sevgiden, şefkatten, karşılıklı muhabbet ve huzurdan bahsetmek yerine, uzun, hikmetsiz, soğuk ve alışıldık konuşmalar yapmak devletlerarası egoistiğin ve ırkçı duyguların kabarmasını körükleyebilir. O zaman iki taraf da dostluğu, kardeşliği hatta barış ortamını dahi bir kenara bırakmak pahasına sırf kendi çıkarlarını gözetme gayreti içine girebilirler. Yalnızca kendi çıkarlarını ön planda tutan, komşularının menfaatini, rahatını ve huzurunu düşünmeyen bir devlet ise tüm imkanlarını hemen silahlanmaya, savunma harcamalarını artırmaya, etrafında askeri olarak kendisini destekleyecek müttefik güçler toplamaya, sonu savaşa kadar gidecek zıtlaşma politikaları izlemeye başlar. Devlet politikaları bir anda barışçıllıktan uzaklaşıp, Darwinizmin; “güçlü olanın galip geleceği” yanılgısına dayalı zalim, ezici, kan dökücü bir çizgi benimser. Tüm bunların sonucunda da iki ülkenin son derece zararına olan gelişmeler ardı ardına birbirini takip eder.

Unutulmamalıdır ki, toplumlar arası ilişkilerde oluşturulan yüksek gerilim, işgallerle, çatışmalarla hatta savaşlarla neticelenebilir. Eğer karşılaşılan sorunlar ve anlaşmazlıklar sevgi, dostluk, kardeşlik ilişkileri içinde gerilim oluşturulmadan, insanlar paniğe ve korkuya kaptırılmadan çözümlenseydi, bugün dünyanın pek çok bölgesindeki tablo belki de hiç böyle olmayacaktı. Zavallı analar evlatlarının ardından gözyaşı dökmeyecek, ocaklar sönmeyecekti. Bu nedenle tarihten ve diğer toplumların yaşadıklarından ders alıp, olaylara geçmişteki yöntemlerle yani gerilimli ve tırmandırıcı bir üslupla çözüm arayışına girmemek, aksine dostluk, kardeşlik, sevgi, saygı hoşgörü, nezaket, fedakarlık gibi din ahlakının gerekleriyle çözüm arayışında olmak çok önemlidir.

Azeri ve Ermeni kardeşlerimiz arasında da şu an herşeyden öncelikli olarak “Biz kardeşiz, dostuz, yüzyıllarca aynı toprakları paylaşmış, sırt sırta aynı topraklar için mücadele vermiş, birbirine komşuluk yapmış, birbirimizin yemeğini yemiş insanlarız. Aramızı kimse açamaz, yine öyle dost olalım, kardeş olalım. Biz birbirimizi seviyoruz” diyecek bir sese ihtiyaç vardır. Bu ses Türk-İslam Birliği’nin güçlü ve müşfik sesidir.

Hem Azeri hem de Ermeni halkının huzura, güvene ve sevgiye ihtiyaçları vardır. Azeri kardeşlerimizin arada hiçbir sınıra ve vize, pasaport gibi bürokratik engele takılmadan Türkiye’ye gelebilmeleri, “iki devlet bir millet” idealinin hayata geçirilmesi, Ermeni kardeşlerimizin de küçük bir alanda sıkışmış o topraklardan refaha, genişliğe ve özgürlüğe kavuşmaya ihtiyaçları vardır. Bunun için iki tarafın da sınırlarının aynı anda açılması, hem Azeri hem de Ermeni halklarının aynı anda Türkiye ile ve Türk halkıyla kucaklaşması gereklidir.

Türkiye Azerbaycan arasında her türlü bürokratik engelin kaldırılmasında ve Türkiye ile Azerbaycan’ın bir an önce birleştirilmesinde olduğu gibi, Ermenistan sınırının açılması ve iki halkın Türkiye-Ermenistan arasında istedikleri gibi geçiş yapabilmeleri konusunda da, Türkiye’nin kendi ırkı, dili ve dininden olmayanlara karşı duyduğu derin muhabbetin, sevgi, şefkat ve merhamet anlayışının iyice vurgulanması son derece önemlidir. Ermeniler de, aynı Azeri kardeşlerimiz gibi, Türk milletinin ayrılmaz birer parçasıdır ve geçmişte Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi bugün de Türk-İslam Birliği’nin koruyucu kalkanı altında Müslüman Türk halklarıyla içiçe, huzur ve barış içinde yaşamaları son derece doğaldır.

19. yüzyılın son dönemlerinden bu yana 100 yıldan uzun bir süredir yaşanan sıkıntılar, Türk-İslam alemini bilinçlendirmiş ve güçlendirmiştir. Gerçek din ahlakı bu coğrafyada müthiş bir yayılma göstermiştir. Türk-İslam aleminin şevkle ve coşkuyla beklediği birleşmenin gerçekleştirilmesi için çok uygun bir zemin olduğu açıkça görülmektedir. Bu ortamın çok iyi değerlendirilmesi ve bu kutlu birliğin oluşması için gereken adımların bir an önce atılması şarttır. Bu nedenle, akıl ve vicdan sahibi tüm insanlar her türlü önyargıyı, katı düşünceyi, anlaşmazlığı teşvik edecek mantıkları tamamen geride bırakarak, sevgiyle, şevkle, heyecanla Türk İslam Birliği’nin tesisi için çalışmalı, samimiyetle bunun için gayret etmelidir. Türk İslam Birliği bir kaderdir, Allah muhakkak bu birliği gerçekleştirecektir. Önemli olan samimi ve salih olanların bu mübarek dönemde, sahip oldukları tüm imkanları kullanarak ellerinden geleninin en fazlasını yapmaları ve Allah’ın izniyle Türk İslam Birliği’nin kurulmasını sağlayanlardan olmanın şerefine erişmeleridir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here