Müslümanların Birlik Olması Elzemdir

0
114
Woman holding her baby cries after crossing the river along with other migrants, north of Idomeni, Greece, attempting to reach Macedonia on a route that would bypass the border fence, Monday, March 14, 2016. Hundreds of migrants and refugees walked out of an overcrowded camp on the Greek-Macedonian border Monday, determined to use a dangerous crossing to head north. (AP Photo/Visar Kryeziu)

İslam coğrafyasının her köşesinde var olan savaş, kargaşa, çatışma, fakirlik, açlık, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık gibi problemlerin kökten çözülememesinin ana sebebi, Müslümanların birlik ve dayanışma içerisinde olmamalarıdır. Oysa aynı temel değerlere inanan, aynı gönül dilinden anlayan, Allah’a inanan, kıblesi, kutsal kitabı ve peygamberi aynı olan insanların kendi aralarında yardımlaşmaları son derece önemli ve bu konuda gösterilecek en doğru tavırdır. Nitekim 1969 yılında kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye 57 İslam ülkesinin amacı bu olsa da, bu teşkilat günümüzde istenilen sıcak ve samimi dayanışma gücünden çok uzaktır.

Birlikten kuvvetin doğacağı, çekişmeden ise sadece yılgınlık, çözülme ve güç kaybının oluşacağı herkesin malumudur. Dünya üzerinde ağır kapitalist, sevgisiz, emperyalist, sömürgeci, şiddete dayalı ve zayıfı ezmeye çalışan şeytani politikaların güdüldüğü düşünülecek olunursa, hiçbir ülkenin tek başına bu sinsi sisteme karşı direnemeyeceği ortadadır.

Aynı sebeple, güçlü olmak ve ayakta kalmak adına, dünya üzerindeki farklı görüşlere sahip çeşitli insan toplulukları, önem verdikleri ortak değerler üzerinde anlaşıp birleşmiştir. Sosyalistler enternasyonal etrafında, doğaseverler seslerini duyurmak adına yeşilci oluşumlar çerçevesinde, petrol üretici ülkeler kendi aralarında, meslek grupları dahi özel birliklerde, çeşitli ırktan insanlar da yine kendi aralarında birleşmişlerdir. Avrupa ülkeleri, Araplar ve Latin ülkeleri gibi kendi aralarında ekonomik, askeri ve teknolojik güçlerini birleştirmiş birçok güçlü ittifak söz konusudur.

Tüm bu güç birliklerine rağmen, aynı şartlarda birlik olamayan Müslümanların durumu, İslam dünyasının dirlik ve düzeni için son derece tehditkâr bir durum arz etmektedir.

Bugün Müslümanlar birlik ve dayanışma içerisinde olmak yerine çözümü başka yerlerde arama hatasına düşmektedir. Hatta birçok noktada, İslam karşıtı olduğu bilinen rejimlere sahip ülkelere bağımlı duruma gelinmiştir. Batı Dünyası ve Batılı sivil toplum kuruluşları ise, İslam ülkelerinde yaşanan olumsuzluklara yardım eli uzatmada hem isteksiz davranmakta, hem de yetersiz kalmaktadırlar.

Afrika’da, Asya’da ve Ortadoğu’daki birçok İslam ülkesinde açlık, fakirlik, geri kalmışlık, terör, savaşlar, insaniyetsiz yönetimler, işkenceler ve salgın hastalıklar Müslümanlara hayatı dar etmektedir.

Örneğin Afrika kıtasının bugüne nasıl geldiğine kısaca bir bakarsak, sömürge sistemiyle Afrikalıların korkunç muamelelere maruz bırakıldıkları ve büyük acılar çektikleri görülecektir. Birçok zengin kaynak ve verimli topraklara sahip Afrika ülkeleri, emperyalist devletler tarafından istila edilerek adeta talan edilmiş, kıta halkları ise adeta açlık ve sefalete sürüklenmiştir. Yardım beklenen ülkeler, aslında kıta tarihine sömürgeciliği getirenlerin bizzat kendileri olmuştur.

Avrupa’nın içinde yaşayan Müslümanlar dahi Bosna’da, Kosova’da, BM ve AB gibi birliklerin gözü önünde katliama maruz kalmıştır. Asya’dan her gün ölüm, acı ve felaket haberleri gelmekte, bu haberler artık dünya medyasında önem dahi görmemektedir. İslam ümmeti adeta geri kalmışlığı içinde ıstırap çekmektedir.

Oysa tarihe baktığımızda, kalitesiyle, kültürüyle, teknolojisiyle, sanatıyla ve ilmiyle dünyaya yön vermiş olan bir İslam alemi ile karşılaşırız. Müslümanlar kurdukları medeniyet, sahip oldukları adalet ve üstün ahlakla insanlara örnek olmuşlardır.

Avrupa’da dünyanın düz mü yuvarlak mı olduğu tartışmaları sebebiyle insanların öldürüldüğü dönemlerde İslam alimleri, dünyanın enlem-boylam hesaplamaları ile, dönüş hızını test edecek hassas ölçüm aletleri yapmaktaydılar. Batı dünyası, Roma’nın çöküşünden itibaren karanlık bir çağ yaşarken, Müslüman alimler tıp konularında mucizevi buluşlar yapmaktaydılar. Bu dönemde İbni Sina anatomiden fizyolojiye, farmakolojiden organik hastalıkların patolojik incelemelerine, tedavi metotlarından-ameliyat metotlarına  kadar kanun hükmünde buluşlar içeren yaklaşık 1 milyon kelimelik bir tıp ansiklopedisi oluşturmuştur. 

Müslümanlar bu özellikleriyle geçmişte insanlığa önderler olmuşlarken, bugün İslam aleminin sevgisizlik, duyarsızlık ve bölünmüşlük sebebiyle içine düştüğü bu durumdan açıkçası her Müslüman hicap duymalıdır.

Henüz kendisine bir sıkıntı veya felaket isabet etmediği için Müslüman bir kardeşinin başına gelenleri görmezden gelenler de unutmamalıdırlar ki, yarın aynı felaketler kendi başlarına da gelebilir. Zira bundan 10-20 yıl öncesine kadar, Suriye, Irak gibi ülkelerin en azından bugün yaşadıkları problemlerden çok uzak bir hayat sürmeleri, ancak şimdi kargaşa, iç savaş ve bölünmenin eşiğinde bulunmaları buna bir örnektir.

Ancak içinde bulunulan bu durumdan çıkıp Müslüman coğrafyasında huzur, refah ve barış sağlamak aslında hiç de zor değildir. İslam alemi güçlerini birleştirdiği takdirde hiç kimse Müslümanlara Allah’ın izniyle güç yetiremez, onlara zulmedemez. Bugün bir İslam Birliği kurulmuş olsa, barışın ve huzurun mimarı olan çok güçlü bir yapı ortaya çıkmış olacaktır. Müslüman ülkeler birlikte hareket ediyor olsa, ekonomik olarak müthiş bir zenginliğe ve refaha kavuşulacağı, ticaretin ne kadar gelişeceği aşikardır.

İslam Birliği’nin bir an evvel kurulmasının ne denli elzem olduğu çok açıktır. Müslümanların, İslam Birliği’nin oluşmasını gönülden istemeleri ve bu uğurda samimi çaba göstermeleri halinde, Allah’ın izniyle bu birlik çok kısa bir zamanda kurulacaktır. Şunu bilmeliyiz ki, Müslüman aleminin içinde bulunduğu durumdan çıkmasının tek yolu İslam Birliği’dir. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here