Musul ve Kerkük Konusunda Türkiye’ye Düşen Tarihsel Sorumluluk

0
117

Geçtiğimiz günlerde Necef’te Şiilerin dini lideri Muhammed Bekir el Hekim ve 86 Şii müslümanın Cuma namazı çıkışı bombalı bir saldırı sonucu öldürülmesi, Irak’taki belirsizliğin daha da artmasına neden oldu. Saddam rejiminin yıkıldığı Nisan ayından bu yana Irak’ta yaşanan istikrarsızlıktan en fazla etkilenen toplulukların başında Irak’taki Türkmen varlığı gelmektedir.

İNGİLİZLER MUSUL VE KERKÜK’Ü NASIL KOPARDI?

Osmanlı’nın Musul vilayetinin İngiltere tarafından haksız bir biçimde Türkiye’den alınması, Türkmenlerin Anadolu’dan kopmalarıyla sonuçlanmıştır. Günümüzde ise Irak sınırları içinde azınlık durumuna düşmüştür.

Türkmenlere karşı Irak devletinin tavrı zaman içinde değişikliğe uğramış ve istikrarsız bir seyir izlemiştir. 1925’te ilan edilen anayasada hiçbir etnik gruptan söz edilmediği gibi Türkmenlerden de söz edilmemiştir. Ancak 1932’de Irak devletinin İngiliz mandasından çıkarak bağımsızlığını kazandığı günlerde Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne verdiği beyannamede; Irak Türkmenlerinin haklarının korunacağı, varlıklarının tanınacağı, kendi dillerinde eğitim yapmalarına izin verileceği, Türk dilinin Türk bölgelerinde resmi dil olmasının ötesinde, bu bölgelerde görev yapacak memurların mümkün olduğunca Türk kökenli olacağı konularında güvenceler verilmiştir. Çeşitli değişiklikler geçiren bu anayasa, krallık rejiminin yıkılması ve cumhuriyetin kurulması ile yerini 1958 Anayasası’na bırakmıştır. Yeni anayasa Irak’ı bir yandan Arap anavatanının bir parçası, diğer yandan ise Arapların ve Kürtlerin vatanı olarak gösterirken anayasada Türkmenlerden söz edilmemiştir.

TÜRKMENLERE SİSTEMLİ SOYKIRIM

Irak’ta 1925 yılında çıkan ilk anayasa Kürtçe, Arapça ve Türkçe olarak basılmıştır. 1950 yılında hükümet, okullarda Türkçe dilinin kullanılmasını azaltmaya başlamıştır. Daha sonra 24 Ocak 1970 tarihinde resmi bir kanunla ilkokulda Türkçe eğitim yapma kararı aldıktan bir yıl sonra aynı hükümet, aynı kararı yok sayıp okulları kapatarak Türkçe ile eğitim yapmayı yasaklamıştır.

Irak genelinde 1920 yılından günümüze kadar Türkmenleri asimile etmek için çeşitli yöntemlere başvurulmuştur. Açık yerlerde Türkçe konuşmayı yasaklamak ve hatta telefonda kendi ailesiyle konuşanları cezalandırmak gibi insan haklarına tamamen aykırı kararlar alınmış ve uygulanmıştır. Yüzlerce Türkmen köy ve kasabası çeşitli bahanelerle yıkılmış, Türkmen halkı başka yerlere göçe zorlanmış, Irak’ın güneyinde yüz binlerce Arap’ın Türkmen bölgelerine yerleşmesi için kendilerine karşılıksız teşvik primleri verilmiş ve arazi dağıtılmıştır.

Bu baskıcı politikalar, 1950’lerden itibaren Arap dünyasında giderek yükselen “Arap Sosyalizmi”nin Irak’taki yansımalarıdır. Bu ideolojinin en acımasız temsilcisi olan Sadddam Hüseyin döneminde ise 1980 sonrası Türkmenlere uygulanan baskının dozu daha da artmıştır. Bu baskıların bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz:

* Birçok yerleşim yerinin Türkçe olan adları değiştirilmiş, bazı köy ve yerleşim merkezleri yıkılmıştır.

* Devrim Komuta Konseyi’nin 29 Ocak 1976 tarih ve 41 no’lu kararı ile Kerkük ilinin adı Al-Tamim olarak değiştirilmiş ve en büyük ilçesi olan Tuzhurmatu, Saddam’ın doğum yeri olan Tikrit’e bağlanmıştır.

* 20 Ekim 1981’de 1391 no’lu karar ile Türkmenlerin Güney illerine tehcir edilmeleri kararlaştırılmıştır. Bu karar son aylarda Kerkük’te yeniden uygulanmaya konulmuştur.

* 27.09.1984 tarihinde 1081 no’lu karar ile Türkmenlerin arazilerinin istimlak edilmiştir. 11 Eylül 1989 tarih ve 434 sayılı kararı ile Kerkük’te Türkmenlerin gayrimenkul satın almaları yasaklanmıştır.

* Binlerce Türkmen, Irak yönetiminin insanlık dışı uygulamalarının kurbanı olmuştur. Bir o kadarı da kayıptır.

* Irak yönetiminin ırkçı ve insanlık dışı uygulamalarının en açık örneği, 31.08.1996’da KDP’nin daveti üzerine Erbil’e yaptığı baskın sırasında yaşanmıştır. Irak kuvvetleri ve güvenlik birimlerinin, Türkmen okullarına, kültür merkezlerine düzenlediği baskınlar sırasında 34 Türkmen öldürülmüş veya tutuklanmıştır. Tutukluların akıbeti hakkında bugüne kadar aileleri ve Türkmen cephesi sağlıklı bir bilgi elde edememiştir.

Ülkede Türkmen varlığını yok etmek için uygulanan yoğun asimilasyon politikaları son zamanlarda etnik temizlik boyutuna varmıştır. Kerkük’ten uzaklaştırılan Türkmenlerin sayısı 2002 yılında 1000 aileyi aşmıştır.

* Türkmen bölgelerinde, camilerde Türkmence vaaz ve hutbe verilmesi yasaklanmıştır. Dini tören ve toplantılar bütün Türkmen bölgelerinde yasaklandığı gibi, Irak’ın genelinde de yasaklanmıştır.

* Ekim 1997’de yeni bir nüfus sayımı yapılmıştır. Irak yönetimi ve güvenlik birimleri, Türkmenler arasında, “kendilerini Türkmen yazdıranların ellerinden her türlü vatandaşlık hakları alınarak sürgün edilecekleri” şayiasını yaymışlardır. Halk korkutulmuştur. Ayrıca, hazırlanan formlarda da Türkmen toplumu inkar edilmiştir. Bu nedenle birçok Türkmen, can ve mal güvenliği nedeni ile kendini Arap yazdırmak zorunda kalmıştır. Saddam yönetimi, baskılarla elde ettiği bu sonucu gerçek kabul ederek ülkede Türkmen toplumunun yaşamadığını veya çok az sayıda olduğunu iddia etmiştir. Yukarıda anlatılan baskıların önemli bir kısmı BM İnsan Hakları raporlarında da yer almıştır.

IRAK’TA YENİ YÖNETİM NASIL OLMALI?

Irak halkına 30 yılı aşkın bir süredir acı çektiren acımasız Baas diktatörlüğünün 2003 Nisanı’nda yıkılması, Irak için yeni bir geleceğin başlangıcıdır. Ama bu gelecekte ülkedeki tüm etnik ve dini grupların haklarına saygı gösterilmesi zorunludur. Irak, ancak bu takdirde barış ve huzura kavuşabilir.

Türkmenlerin de dileği, demokratik, özgür ve güvenli bir Irak’ta yaşamaktır. Bunun için gerekli olan düzenlemeler, kendileri tarafından şöyle sıralanmaktadır:

Siyasal sistem; demokratik parlamenter rejim olmalıdır. Yönetim tarzı, temsili demokrasiye dayanan cumhuriyet olmalıdır. Bu yolla, parlamenter rejim aracılığıyla Irak Demokratik Cumhuriyeti’ni oluşturan toplulukların yönetimde nüfus oranlarına göre adil bir şekilde söz sahibi olması gerçekleştirilebilir.

Irak’ın resmi dili, Irak halkının çoğunluğunu oluşturan üç topluluğa ait dillerdir.

Yasama organı; serbest, eşit, genel ve gizli oy, açık sayım döküm esaslarına göre, bağımsız yargı denetimi ve gözetimi altında, mevcut toplulukların nüfus oranına göre temsilini esas alan bir biçimde oluşturulmalıdır. Topluluklar kendi temsilcilerini doğrudan seçebilme hak ve yetkisine sahip olmalıdır.

Yürütme organı; parlamenter sistemin mantığına uygun olarak cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulundan oluşur.

Bakanlar kurulunda, bakanların dağılımında toplulukların nüfusuna göre temsili esas alınmalıdır.

Başbakan en fazla nüfusa sahip topluluk vekilleri arasından Cumhurbaşkanınca atanmalıdır. Nüfusa göre en fazla oya sahip ikinci ve üçüncü topluluk vekilleri arasından mutlaka birer başbakan yardımcısı seçilmelidir. Topluluklara ait başbakan yardımcıları, ilgili topluluk vekillerince kendi aralarından belirlenmelidir.

Irak’ın yönetim biçimi; merkezi idare esas alınarak yetkileri ve imkanları artırılmış mahalli idarelerden oluşur. Merkezi idarenin taşra teşkilatını oluşturan illerin yönetiminde yöneticiler, toplulukların oranları esas alınarak seçimle işbaşına gelmelidir. Mahalli idarelerin organları seçimle işbaşına gelmelidir. Mahalli idarelere bölgenin ihtiyaçlarını en iyi bir şekilde ve ülke çapındaki standartlarla da uyum içerisinde olmak şartıyla gerçekleştirilmesi için mali imkanlar tanınmalıdır.

Yargı yetkisi; Irak halkı adına bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından yerine getirilir. Yüksek yargı üyelerinin belirlenip atanmasında, toplulukların nüfusa göre temsili esas alınmalıdır.

Herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklara sahiptir.

Herkes dil, din, ırk, mezhep, cinsiyet ve felsefi inanç ve kanaat farkı gözetilmeksizin kanunların uygulanması açısından eşit haklara sahiptir.

Topluluklar, kendi dilleriyle eğitim ve resmi merciler önünde kendilerini temsil ve savunma hakkına sahiptir.

Topluluklar, kendi dilleriyle kültürel etkinliklerde bulunma, sözlü ve yazılı yayın yapma hakkına sahiptir.

Fertler, inanç ve ibadet hürriyetine sahiptir. İnancından dolayı kimse kınanamaz ve cezalandırılamaz.

Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Mülkiyet hakkına ilişkin getirilecek olan sınırlamalar, kamu yararı amaçlı olmalıdır. Kamulaştırmanın yapılması zorunlu hallerde, kanunla belirtilen şartlara uyularak gerçek bedelinin ödenmesi esastır. Mülkiyet hakkını ihlal eden devlet kaynaklı geçmişteki uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. Kamulaştırma işlemlerinde, toplulukların demografik yapısını bozmayı amaçlayan uygulamalar yapılamaz.

Irak Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri ve Kolluk Güçleri’nin oluşumu ve yapılanmasında toplulukların nüfusuna göre temsili esas alınacaktır. Mahalli bazdaki mevcut silahlı unsurların varlığına son verilecektir.

TÜRKİYE’YE DÜŞEN TARİHSEL SORUMLULUK

Tüm dünyanın bilmesi gerekir ki Türkmenler, Irak’a gerilim ve istikrarsızlık değil, aksine barış, huzur, kardeşlik getirmek için çalışmaktadırlar. Türkmenlerin amacı; Irak’ın parçalanması, etnik temelde bölünmesi değil, aksine Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, farklı etnik ve dini gruplar arasında adalet ve hoşgörü temelinde bir işbirilği kurulmasıdır. Onlar Türkiye’den bu haklı mücadelelerinde destek beklemektedirler. Türkmenlerin vizyonu, kendileri tarafından şöyle ifade edilmektedir:

“Türkmenlerin gözü tek hedefe kilitlidir: Türkmenlerin varlığı ve hakları anayasa teminatına kavuşturulsun, toprak bütünlüğü korunan Irak’ta hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygılı, demokratik bir cumhuriyet kurulsun, etnik ayrım yapılmaksızın bütün Irak halkına eşit haklar tanınsın, Arap ve Kürtlerin Türkmenleri asimile eylemlerine bir daha imkan vermeyecek yeni düzenlemeler yapılsın, kaybedilmiş bilumum hak ve hürriyetleri iade edilsin ve nihayet bütün bu düzenlemeler Türkiye’nin de teminatçı (garantör) devlet olarak imzalayacağı bir anlaşma ile Birleşmiş Milletler’in kontrol ve takibine emanet edilsin, ayrıca Irak ile Türkiye ve diğer komşu devletler arasında ikili üçlü teminat anlaşmaları da aktedilsin ki tekrar kötüye dönüş mümkün olmasın. “(http://www.iturkmen.subnet.dk/_864170.html)

Türkiye’nin bu mücadeleye destek vermesi ise, kendisiyle aynı soydan gelen, aynı inancı paylaşan ve aynı dili konuşan mazlum bir halkın hakkını korumak anlamına gelmektedir.

Türkmenlerin haklı mücadelesini desteklemek, onları korumak, bunun için Türkmenler ile Kürtler ve Araplar arasında diyalog ve işbirliğini teşvik etmek, buna öncü olmak, Türkiye için çok önemli bir sorumluluktur. Türkiye sahip olduğu geleneksel barışçı dış politikayı ve tarihin kendisine yüklediği “Osmanlı vizyonu”nu birleştirerek bölgeyi kucaklamak, bölge halkının tümünü kazanmak, onları ortak değerler üzerinde birleştirecek ve Türkiye’ye sempatiyle bakmalarını sağlayacak bir “kültür politikası” ve ekonomik entegrasyon başlatmak durumundadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here